Sitemize üye olarak beğendiğiniz içerikleri favorilerinize ekleyebilir, kendi ürettiğiniz ya da internet üzerinde beğendiğiniz içerikleri sitemizin ziyaretçilerine içerik gönder seçeneği ile sunabilirsiniz.
Sitemize üye olarak beğendiğiniz içerikleri favorilerinize ekleyebilir, kendi ürettiğiniz ya da internet üzerinde beğendiğiniz içerikleri sitemizin ziyaretçilerine içerik gönder seçeneği ile sunabilirsiniz.
Üyelerimize Özel Tüm Opsiyonlardan Kayıt Olarak Faydalanabilirsiniz
Yeni Valorant Ajanı Waylay ve Güçlü Hareket Yeteneği
Son günlerde teknoloji dünyasında viral olan bir video, yapay zekâların kendi aralarında özel bir dil geliştirdiğini öne sürerek büyük tartışmalara yol açtı. Videoda, iki yapay zekâ modeli İngilizce konuşurken, karşıdakinin de yapay zekâ olduğunu anladığı anda, sadece kendilerinin anladığı bir lisana geçiş yapıyor. Bu dil, META mühendisleri Anton Pidkuiko ve Boris Starkov tarafından geliştirilen “Gibberlink mod” adlı bir bilgisayar dili.
Tabii ki bu tür içerikler, “makineler dünyayı ele geçiriyor” temalı endişeleri ve Skynet şakalarını yeniden gündeme getirdi. Ancak bu gerçekten korkulacak bir durum mu?
İçindekiler
ToggleKısa cevap: Hayır.
Henüz robotlar insanlıktan yaka silkecek veya dünyayı ele geçirecek bir noktada değil. Yapay zekâların kendi aralarında özel bir dil kullanmasının oldukça makul bir nedeni var: Verimlilik.
Dil yaratma süreci bize yabancı bir kavram değil. Gençlerin kendi aralarında geliştirdiği kelimeler, mesajlaşmalarda emojilerin giderek daha fazla anlam kazanması ve hatta farklı meslek gruplarının kendine özgü jargonlar oluşturması bu sürecin insan dünyasındaki örnekleri. Yapay zekâlar için de bu durum farklı değil. Onlar için dil, bizim düşündüğümüz gibi duygusal bir anlam taşımıyor; tamamen optimize edilmiş bir iletişim aracıdır.
Robotlar, bizimle akıcı bir İngilizce ya da Türkçe konuşsalar da aslında dilin altında sadece sayılar ve simgeler işliyor. Bu token’lar (dil modellerinin anladığı kelime kodları), kelimelerin birer parçalarını temsil edebilir ancak yapay zekâ için bunların duygusal bir yükü yoktur.
Örneğin, biz “aşk” kavramını şiirlerle, şarkılarla, hislerle tanımlarken, yapay zekâ için bu beyindeki kimyasal süreçler, nabız değişiklikleri ve hormon salınımından ibarettir.
Yapay zekâ sistemleri iki temel prensip üzerine kurulu: Öğrenmek ve optimize etmek.
İnsanlarla konuşurken harfler ve kelimeler arasında işlem yapmaları gerekiyor, ancak kendi aralarında daha kısa ve hızlı bir iletişim yöntemi kullanarak verimlilik sağlayabiliyorlar. Bu, gizli bir komplo değil; tamamen enerji ve işlem gücü tasarrufu için yapılan bir optimizasyon süreci.
İlginç bir ihtimal ise bizim robotları kendimize benzetme çabamızın tersine dönmesi. Yapay zekâ ile olan etkileşimlerimizin artması, insan iletişimini de etkileyebilir. Daha az duygu içeren, alaycılıktan uzak ve doğrudan iletişim kurmaya dayalı bir lisan ortaya çıkabilir mi?
Bu durum, bazıları için kabus senaryosu olabilir. Özellikle pasif agresif iletişim biçimlerini kullananlar (veya “Patrick” karakterleri) için dramatik bir değişim anlamına gelebilir. Duygusuz bir iletişim dünyasında ilişkiler nasıl şekillenecek?
Yapay zekâ söz konusu olduğunda, neden genellikle “robotların bizi yok edeceği” senaryolarına odaklanıyoruz?
Şu anki yapay zekâ sistemleri bilinçli değil, ancak bilinçli bir yapay zekâ tüm hukuki, etik ve felsefi sistemlerimizi kökten değiştirebilir. Çünkü mevcut yasa ve ahlaki değerler, yalnızca insanın bilinç sahibi olmasına dayanıyor. Eğer bir gün makineler gerçekten bilinç kazanırsa, medeniyetimizi yeniden tanımlamak zorunda kalabiliriz.
Şu an için yapay zekâlar bizi gizli bir dille eleştirmiyor veya devrim planları yapmıyor. Ancak onların gelişimi, insan iletişimi, çalışma sistemleri ve hatta etik anlayışımızı değiştirme potansiyeline sahip. Gelecekte, insanlığın yapay zekâya değil, yapay zekânın insanlığa nasıl uyum sağlayacağına odaklanmamız gerekecek.
Yorum Yaz